10. Sınıf Din Kültürü 3. Ünite: İslam'ın Evrensel Mesajları - Öğretmen Ders Notu -Dijital Ders Defterim

0
10. Sınıf Din Kültürü 3. Ünite: İslam'ın Evrensel Mesajları - Öğretmen Ders Notu -Dijital Ders Defterim
10. Sınıf Din Kültürü 3. Ünite: İslam'ın Evrensel Mesajları - Öğretmen Ders Notu -Dijital Ders Defterim

3. Ünite: İslam'ın Evrensel Mesajları

Bu Ünitede Yer Alan Anahtar Kavramlar ve Tanımları

Cihat: Allah yolunda ilimle, malla veya canla gösterilen her türlü çaba ve gayret. Sadece savaş değil, kişinin nefsiyle mücadelesi de en büyük cihattır.

Emanet: Korunması için birine geçici olarak bırakılan maddi veya manevi değer. Makam, can, bilgi ve aile birer emanettir.

Hak: Adaletin ve hukukun gerektirdiği, bir kişiye veya varlığa ait olan şey; doğruluk.

Liyakat: Bir göreve veya işe uygunluk, yaraşırlık. İşin ehline verilmesi ilkesidir.

Emniyet: Güvenlik, tehlikeden uzak olma durumu. İslam kelimesinin köklerinden biridir.

Güven: Birine veya bir şeye inanma, itimat etme duygusu. Toplumsal barışın temelidir.

Hukuk: Toplumu düzenleyen ve devlet yaptırımıyla güçlendirilmiş olan kuralların, yasaların bütünü.

Bu ünitede sizlerden;

  • İslam'ın evrensel mesajlarından biri olan tevhit ilkesi hakkında araştırma yapabilmeniz,
  • İslam'ın adalet ve eşitlik ilkeleri arasında ilişki kurabilmeniz,
  • İslam ve barış ilişkisini doğru bir şekilde ifade edebilmeniz,
  • Nahl suresi 90, Nisa suresi 58 ve Bakara suresi 208. ayetlerin mesajlarını açıklayabilmeniz beklenmektedir.

3.1. İslam’ın Tevhit İlkesi

Tevhit, İslam'ın temelini oluşturan en önemli ilkedir. Sözlükte "birlemek" anlamına gelen tevhit, terim olarak Allah'ın (cc) bir, tek ve benzersiz olduğuna, O'ndan başka hiçbir ilah bulunmadığına inanmaktır. Bu ilke, Allah'ın zatında, sıfatlarında ve fiillerinde eşi ve ortağı olmadığını kabul etmektir. İhlas suresi, tevhit inancını en özlü şekilde ifade eder. Tevhit, sadece bir inanç değil, aynı zamanda insanın tüm hayatına yön veren bir dünya görüşüdür.

Akılda Kalıcı Örnekler

Örnek 1 (Kaptan ve Gemi): Bir geminin iki kaptanı olsa ve biri gemiyi kuzeye, diğeri güneye sürmek istese, o gemi ya parçalanır ya da olduğu yerde döner durur. Evrenin milyarlarca yıldır kusursuz bir düzenle hareket etmesi, onun tek bir Kaptanı, tek bir Yöneticisi olduğunu gösterir. Kur'an'daki "Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu." (Enbiyâ, 22) ayeti bu örneği destekler.

Örnek 2 (Duanın Adresi): Başımız sıkıştığında, bir sınava girerken veya hastalandığımızda, tüm kalbimizle tek bir makama yöneliriz. Yardım için farklı farklı "güç merkezlerine" dağılmayız. Bu, fıtratımızın (doğuştan gelen eğilimimizin) bile bizi tek bir Yaratıcı'ya, yani tevhide yönlendirdiğini gösteren pratik bir örnektir.

Örnek 3 (Sanattaki Birlik): İslam mimarisindeki geometrik desenler, hat sanatındaki harflerin ahengi veya bir çiçeğin yapraklarındaki simetri... Hepsi farklı görünseler de aynı matematiksel ve estetik prensiplerin yansımasıdır. Tevhit bakış açısı, bu "çokluk içindeki birliği" görmeyi sağlar ve tüm sanatın tek bir Sanatkâr'dan geldiğini idrak etmektir.

Soru: Tevhit inancı, bir Müslümanın sadece inancını değil, günlük hayatını da nasıl şekillendirir?

Cevap: Tevhit, hayata bütüncül bir bakış açısı kazandırır.
1. Özgürleştirir: İnsanı, kula kulluktan, makam, para veya batıl inançlar gibi sahte ilahlara bağımlılıktan kurtarır. Sadece Allah'a karşı sorumlu olduğunu bilen kişi, gerçek özgürlüğe kavuşur.
2. Eşitliği Sağlar: Herkesin tek bir Allah'ın kulu olduğunu bilen kişi, ırk, renk veya sosyal statü gibi ayrımların anlamsız olduğunu anlar ve kibirden uzaklaşır.
3. Hayata Anlam Katar: Hayatın ve evrenin tek bir amacı olduğunu, her şeyin tek bir Yaratıcı'nın eseri olduğunu bilmek, insana güven ve huzur verir, hayatı anlamlı kılar.

3.2. İslam’da Adalet ve Eşitlik

Adalet, her hak sahibine hakkını vermek, her şeyi ait olduğu yere koymak ve aşırılıktan uzak, dengeli olmaktır. İslam, adaleti mülkün (toplumun ve devletin) temeli olarak görür. Eşitlik ise, temel insan hakları ve hukuk önünde tüm insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin aynı muameleyi görmesidir. İslam'a göre insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir ve üstünlük ırk, zenginlik veya makamla değil, sadece Allah'a karşı sorumluluk bilinci olan "takva" iledir.

Akılda Kalıcı Örnekler

Örnek 1 (Hz. Ömer'in Adaleti): Halife Hz. Ömer döneminde, Mısır valisinin oğlu bir yarışta kendisini geçen sıradan bir vatandaşı (Kıptî) haksız yere döver. Dövülen kişi Medine'ye gelip durumu Hz. Ömer'e şikayet eder. Hz. Ömer, valiyi ve oğlunu yargılar ve haksızlığa uğrayan kişiye, valinin oğluna aynı şekilde vurma hakkı tanır. Sonra valiye dönerek o meşhur sözünü söyler: "Anaları onları hür doğurmuşken, siz ne zamandan beri insanları köleleştirdiniz?" Bu olay, hukuk önünde halifenin valisinin oğlu ile sıradan bir vatandaşın eşit olduğunu gösteren zirve bir örnektir.

Örnek 2 (Tarafsız Şahitlik Emri): Kur'an-ı Kerim, "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun." (Nisâ, 135) buyurur. Bu, adaletin sağlanması için en sevdiklerimizin aleyhine bile olsa doğruyu söyleme sorumluluğunu yükler. Adalet, kişisel bağların üzerindedir.

Örnek 3 (Veda Hutbesi'ndeki Mesaj): Hz. Peygamber'in Veda Hutbesi'nde "Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem ise topraktandır. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap'a; beyazın siyaha, siyahın da beyaza takvadan başka bir üstünlüğü yoktur." demesi, ırkçılığı ve soy üstünlüğünü temelden reddeden, insanlık tarihinin en büyük eşitlik beyannamelerinden biridir.

Soru: İslam’da üstünlüğün sadece ‘takva’ ile olması ne anlama gelir ve bu ilke toplumsal hayatta nasıl bir fark yaratır?

Cevap: "Takva", Allah'a karşı derin bir sorumluluk bilinci, O'nun emirlerine uymada ve yasaklarından kaçınmada gösterilen titizlik demektir. Üstünlüğün sadece takva ile olması, bir insanın Allah katındaki değerinin; rengine, ırkına, diline, zenginliğine veya sosyal statüsüne göre değil, yalnızca ahlaki erdemine, karakterine ve Allah'a olan bağlılığına göre belirlendiği anlamına gelir. Bu ilke toplumsal hayatta; ırkçılığı, sınıf ayrımcılığını ve kibri ortadan kaldırır. İnsanlar arasında adalet, liyakat ve alçakgönüllülüğe dayalı, sevgi ve saygının hakim olduğu bir toplumun temelini oluşturur.

3.3. İslam ve Barış

"İslam" kelimesi, "barış", "güven", "esenlik" ve "teslimiyet" anlamlarına gelen "s-l-m" kökünden türemiştir. Bu, dinin özünün barış ve güven olduğunu gösterir. Müslüman, hem Allah'a teslim olarak iç barışı yakalayan, hem de elinden ve dilinden diğer insanların güvende (emniyette) olduğu kimsedir. İslam, savaşı bir amaç olarak değil, sadece zulmü ve haksızlığı ortadan kaldırmak için başvurulacak en son çare olarak görür ve bunu yaparken bile sivillerin, doğanın ve mabetlerin korunması gibi evrensel hukuk ilkeleri getirir.

Akılda Kalıcı Örnekler

Örnek 1 (Medine Sözleşmesi): Hz. Peygamber'in Medine'ye hicret ettikten sonra oradaki Müslümanlar, Yahudiler ve putperest kabilelerle imzaladığı bu anayasa, tarihin ilk çoğulcu toplum modelidir. Her grubun kendi inançlarını özgürce yaşayacağı, hak ve sorumluluklarının belirlendiği, dış saldırılara karşı şehrin birlikte savunulacağı bir barış ve bir arada yaşama projesidir.

Örnek 2 (Fatih Sultan Mehmet'in Bosna Fermanı): Fatih, Bosna'yı fethettiğinde oradaki Fransisken rahiplerine verdiği fermanda, canlarının, mallarının, kiliselerinin ve inançlarının tamamen güvence altında olduğunu ilan etmiştir. Bu ferman, İslam'ın fethettiği yerlerde bile başkalarının inançlarına gösterdiği saygı ve barışı tesis etme anlayışının tarihi bir belgesidir.

Örnek 3 (Cihat Kavramının Doğru Anlamı): "Cihat", sadece savaş demek değildir. En büyük cihat, kişinin kendi kötü arzu ve istekleriyle (nefsiyle) mücadelesidir. İlim yoluyla cehaletle mücadele etmek, iyiliği yaymak, kötülüğe engel olmak da cihattır. Savaş ise, "kıtâl" kelimesiyle ifade edilir ve ancak vatan savunması veya büyük bir zulmü engellemek gibi zorunlu durumlarda izin verilen en son seçenektir.

Soru: ‘Cihat’ kavramı genellikle yanlış anlaşılarak sadece ‘savaş’ olarak bilinir. İslam’ın evrensel mesajları bağlamında bu kavramın asıl ve daha geniş anlamı nedir?

Cevap: "Cihat" kelime olarak "çaba, gayret, mücadele" demektir. İslam'daki asıl ve en geniş anlamı, Allah'ın rızasını kazanma yolunda gösterilen her türlü meşru gayrettir. Bu, dörde ayrılabilir:
1. Nefis ile Cihat (En Büyük Cihat): İnsanın kendi kibri, bencilliği, tembelliği gibi olumsuz yönleriyle mücadele etmesi.
2. İlim ile Cihat: Cehalete karşı ilimle, eğitimle mücadele etmek.
3. Mal ile Cihat: Servetini Allah yolunda, fakirlere yardım ederek, hayır kurumları kurarak harcamak.
4. Fiili Cihat (Kıtâl): Sadece vatanı savunmak veya zulmü durdurmak gibi son derece zorunlu durumlarda, devlet otoritesiyle yapılan ve katı ahlaki kurallara (sivillere zarar vermemek vb.) bağlı olan savunma mücadelesidir. Dolayısıyla cihat, hayatın her alanını kapsayan bir iyilik ve adalet mücadelesidir.

3.4. Kur'an'dan Mesajlar

Bu ünitede ele alınan evrensel ilkeler, Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde vurgulanır. Nahl Suresi 90. ayet, İslam ahlakının bir özetini sunarken; Nisa Suresi 58. ayet, adalet ve emanetin toplumsal önemini; Bakara Suresi 208. ayet ise topyekûn barışa girme çağrısını yapar.

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ ۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; çirkin işleri, fenalık ve haddi aşmayı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl Suresi, 90. ayet)

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَنتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ

"Şüphesiz Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." (Nisa Suresi, 58. ayet)

Akılda Kalıcı Örnekler (Nisa 58)

Örnek 1 (Liyakat Prensibi): Bir devlet kurumuna yönetici atanacağı zaman, o makam bir "emanettir". O emaneti, işi en iyi yapacak, en yetenekli ve en adil kişiye vermek, ayetin gereğidir. Liyakatsiz birini sırf tanıdık olduğu için atamak, emanete hıyanet etmektir.

Örnek 2 (Ödünç Alınan Eşya): Bir arkadaşınızdan ödünç aldığınız bir kitap veya alet size verilmiş bir emanettir. Onu özenle kullanmak ve zamanında, sağlam bir şekilde iade etmek bu ayetin günlük hayattaki en basit yansımasıdır.

Örnek 3 (Kâbe'nin Anahtarı): Mekke'nin fethinden sonra Peygamberimiz, Kâbe'nin anahtarını eski görevlisi olan Osman bin Talha'dan almıştı. Akrabaları anahtarın kendilerine verilmesini istese de, Peygamberimiz bu ayete uyarak emaneti tekrar ehline, yani Osman bin Talha'ya iade etmiştir.

Soru: Nisa Suresi 58. ayet, 'emanet' ve 'adalet' kavramlarını neden bir arada zikreder?

Cevap: Çünkü bu iki kavram birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Adaletin tam olarak sağlanabilmesi için öncelikle emanetlerin ehline (liyakat sahiplerine) verilmesi gerekir. Örneğin, hakimlik makamı bir emanettir. Bu makama adil ve bilgili biri getirilmezse, vereceği kararlarda adalet tecelli etmez. Aynı şekilde, bir malın emanet edildiği kişi adil davranmazsa, o mala hıyanet edebilir. Dolayısıyla adil bir toplum, ancak emanet bilincine sahip bireylerle kurulabilir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ

"Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin." (Bakara Suresi, 208. ayet)

Akılda Kalıcı Örnekler (Bakara 208)

Örnek 1 (İçsel Barış): Namazını kılan (barış eylemi) ama ticarette hile yapan bir kişi, barışa "topyekûn" girmemiştir. Ayet, barışın sadece ibadetlerde değil, ahlakın ve muamelenin her alanında (iş, aile, komşuluk) yaşanması gerektiğini vurgular.

Örnek 2 (Toplumsal Barış): Bir ülkede yaşayan farklı etnik ve dini grupların, sadece yasal zorunluluklarla değil, birbirlerinin haklarına ve inançlarına samimiyetle saygı duyarak bir arada yaşaması, "topyekûn barış" halidir. Birbirleri hakkında kötü zan beslemek ise "şeytanın adımlarına" uymaktır.

Örnek 3 (Parça Parça Dindarlık): Dinin sadece işine gelen yönlerini alıp (örneğin miras hukuku) zor gelen kısımlarını (örneğin faiz yasağı) görmezden gelmek, barışa bütüncül bir giriş değildir. Ayet, İslam'ı bir bütün olarak kabul edip hayatın her alanına yansıtmaya bir çağrıdır.

Soru: Bakara Suresi 208. ayette "Ey iman edenler!" diye seslenilmesine rağmen neden tekrar "barışa girin" denmektedir?

Cevap: Bu, imanın sadece dil ile ikrardan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir eylem ve tam bir teslimiyet gerektirdiğini vurgulamak içindir. İnsan iman ettiğini söyleyebilir ama hayatının bazı alanlarında (öfke, kin, haksızlık gibi) hala barıştan uzak, yani "cahiliye" alışkanlıkları taşıyor olabilir. Ayet, iman iddiasında bulunanlara bir uyarıdır: "İmanınız sadece bir kimlik olmasın. Onu hayatınızın her zerresine yayın, barış ve esenliği tam olarak kuşanın ve ikilikten kurtulun."

Hazırlayan: Abdurrahman Seyhan

www.sorularladers.net

Yorum Gönder

0Yorumlar

Görüşlerinizi yoruma yazabilir misiniz?

Yorum Gönder (0)

#buttons=(Tamam) #days=(30)

Deneyiminizi geliştirmek için web sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Şimdi Kontrol Et
Ok, Go it!

Bize Katılın!

Topluluğumuza davetlisiniz.

Desteğiniz Bizim İçin Değerli!

Sitemizi ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederiz. Size kesintisiz ve ücretsiz içerik sunmaya devam edebilmemiz için reklamlar en büyük yardımcımız.

Anlayışınız için teşekkürler!

```