Ahmet Hamdi Çınar ile Edebiyat Üzerine Röportaj

0
Yazar: Ahmet Hamdi Çınar ile Edebiyat Üzerine Röportaj
Yazar: Ahmet Hamdi Çınar ile Edebiyat Üzerine Röportaj
Ahmet Hamdi Çınar

Ahmet Hamdi Çınar

Yazar

İlhamını Hasan Harakani’nin “Gönlünüz hüzünlenince bunu ganimet bilin” sözüyle özdeşleştiren yazar, acıyı ve hüznü bereketle yoğurarak okuyucusuna içsel bir keşif vadediyor.

Röportaj

Soru 1: Lütfen kendinizi tanıtır mısınız?
Cevap: Bazı insanlar bir ağacın gölgesinde serinlemeyi sever; ben gövdesine yaslanıp hikâyeler dinlemeyi seviyorum. Çocukluğum, taş duvarların arasında yankılanan bir sesin peşinden gitmekle geçti; kimi zaman bu, büyüklerin anlattığı masaldı, kimi zaman da sokaktaki kavgalar…
Kahmaranmaraş’ta doğdum. Edebiyatın başkenti, sözün sükutla yarıştığı kadim şehirde. Lisede okurken zihnim başka bir şeyi daha öğreniyordu; insan ruhunun anlatılmamış köşelerinde saklı hikayeleri. Sonra bu hikayelerin peşinde giderken sürekli kendime doğru koştuğumu ve sürekli kendimden uzaklaştığımı fark ettim. Sevdim. Evlendim. Aile olmayı öğrendim. Baba oldum.
Soru 2: Yazarlık yolculuğunuz nasıl başladı?
Cevap: Bu soruya, çok kıymetli yazarların çok ufuk açıcı ve örnek teşkil edecek cevapları var. Ancak bana göre yazarlık, yazmakla başlamıyor; anlamaya çalışmakla başlıyor. Bir insanı, bir şehri, bir sessizliği ve bir çığlığı anlamaya, hissetmeye, kaydetmeye çalışmakla başlıyor. Ben, yazmaya bir ihtiyaçtan değil, bir çağrıdan ötürü başladım. İlk satırlarımı yalnızca kağıda değil, içimde yıllarca biriken suskunluğuma da bir haykırış olarak yazdım. Bugün yazdığım her şey, o ilk sessizliğin devamı gibi geliyor bana. Yazmak, benim için hâlâ bir kurutluş değil, bir tanıklıktır aslında. Hayata, insana, acıya ve güzelliğe tanıklık…
Soru 3: İlham kaynaklarınız nelerdir?
Cevap: Bu soruya Hasan Harakani’nin şu sözleri ile cevap vermek isterim: “Gönlünüz hüzünlenince bunu ganimet bilin. Çünkü insanlar sıkıntılarının bereketiyle bir yerlere gelirler.”
Soru 4: Yazarken en çok hangi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Cevap: En büyük zorluk, her şey çok geçmeden olsun istiyorum. Oysa edebiyat, aceleye gelmeyen bir sanattır. Beklemeyi, demlenmeyi, susmayı öğretir insana. Fakat çağımız, sabırsız bir çağ. Hislerimi bir an önce sayfalara aktarmak istiyorum. Her seferinde de tekrar tekrar yazıyorum. Oysa biraz daha demlenmesini beklemek gerekiyor.
Mesela bir karakteri konuşturmak kolaydır. Ancak onun susması gereken yerde durmak gerçekten de çok güç bir iştir. Ben en çok burada zorlanırım; karakterimin suskunluğunda kendi iç sesimi duymamak için çabalarım.
Soru 5: Karakterlerinizi nasıl oluşturuyorsunuz?
Cevap: Bir karakter defterim var. Bu defterimde birtakım maddelerin olduğu bir şablon oluşturdum kendimce. Hikayelere göre şablonda düzenlemeler yapıyorum. Bazen bir karakteri yazmaya başladığımda, onun nereye varacağını bilemiyorum. Hikâye ilerledikçe o, beni götürüyor. Karakter kendi sesini bulduğunda benim sesim susuyor zaten. Yazma sürecini zorlaştırmamak için çoğu zaman hikâye bağlamında belirlediğim şablona sadık kalmaya çalışıyorum. Karakter oluşturmak ve onu hikâyeye doğru yansıtmak bence işin en zor kısmı. Onun gibi düşünmek, onun gibi yaşamak gerekebiliyor. Çünkü karakterin psikolojisini doğru yansıtamadığın zaman kurgu ve alt metin havada kalıyor.
Soru 6: Okuyucularınıza vermek istediğiniz ana mesaj nedir?
Cevap: Benim okura vermek istediğim şey bir cevap değil, bir sorudur. Çünkü yaşadığımız çağ çok fazla cevapla ve çok az içtenlikle dolu. Ben yazarken, şöyle yaşamalısın, demiyorum. Ama okurun kendine şu soruları sormasını istiyorum, “Ben hayattan ne istiyorum ve hayat benden ne istiyor?”.
Hepimiz bir hikâyenin peşinden koşup gidiyoruz. En iyi arabalara, en iyi evlere, en güçlü makamlara sahip olmak istiyoruz. Her şeyin en güzelini istiyoruz ve bu yolda kaybolup gidiyoruz. İyi de bizim asıl hikayemiz ne? Asıl yolculuğumuz nereye?
Yazdıklarımda herkes kendine ait bir kırılganlık bulsun isterim. Bir yalnızlık, bir yara, bir özlem, bir suskunluk ve sonra da o kırılganlıktan içeriye bir ışık girsin isterim. Hep şunu ima etmeye çalışırım; insan, sanıldığından daha derin bir varlıktır. Okurlarıma söylemek istediğim şey şu aslında: Seni en çok inciten şey başkaları tarafından anlaşılmamak değil; kendinden kaçtığın anlardır. Hikayelerimle insanları kaçtıkları yerlere dönmeye davet ediyorum.
Soru 7: Yeni projenizden bahseder misiniz?
Cevap: Yeni bir metne başladım. Aslında yazmaktan çok dinliyorum şu günlerde. İçimde bir ses, bir yerlerde unuttuğum bir soruyu tekrar tekrar fısıldıyor: “Gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece gösteriyor muyuz?” Yeni projem tam da bu sorunun izinden yürüyor. Sosyal medya çağında, görünüp kaybolan yüzlerin, parmak uçlarında silinen hayatların, hep bir şeylere “yetişirken” ruhunu yolda düşüren gençlerin hikâyesini anlatıyorum. Modern dünyanın sunduğu “sahte özgürlük”le büyüyen ama içten içe anlam arayışında kıvranan bir gencin gözünden anlatılıyor her şey. Okurla arama mesafe koymadan, doğrudan yüreğe seslenen bir metin inşa etmeye çalışıyorum.
Soru 8: Genç yazarlara önerileriniz nelerdir?
Cevap: Genç yazar derken yaş olarak değil de yazmakta yeni olan kişileri kast ederek öneride bulunabilirim. Yapmaları gereken ilk şey elbette okumaktır. Düzenli bir şekilde okumaktan bahsediyorum. Yazma konusunda tıkandıkları zaman bir şiir okuyup o şiiri, öyküleştirmelerini tavsiye ederim.
Acele etmesinler. Çünkü yazarlık bir yarış değil, bir yürüyüştür. Herkes hızla geçip giderken onların yol kenarındaki bir çiçeğe eğilip koklama hakları hâlâ var.
Soru 9: Gelecekte görmek istediğiniz temalar nelerdir?
Cevap: Bu soruyu, edebiyatta neyin eksikliğini hissediyorsunuz diyerek tersinden de okumak mümkün. Ben geleceğin edebiyatında önce insanın ruhundaki çatlakta sızan temaları görmek isterim. Daha çok teknoloji, daha çok hız, daha çok veri içinde kaybolmuş bu çağın edebiyatın; daha çok merhamet olsun isterim. Tükenen değil, tüten umutları; çürümenin değil, direnişin hikayelerini görmek isterim. Özellikle son dönemde tamamen tüccarlığa dönüşen çocuk edebiyatının popülerliğinin gölgesinde kalmak istemem.
Soru 10: Okuyucularınızdan aldığınız en etkileyici geri bildirim neydi?
Cevap: Kitap okumanın çok da tercih edilen bir eylem olmadığı şu günlerde, kitabımın ilgi gördüğünü söyleyebilirim. Daha önce hiç tanımadığım varlığından bile haberdar olmadığım birçok okurdan çok kıymetli ger bildirimler aldım. Çok ilginç geri bildirimler de aldım. Mesela bir okurum, Feride karakteri gerçekten sağlam harcandı, demişti. Okurlar genel olarak hikâyenin bekledikleri gibi bitmediğini ve hikâye bitikten sonra kendilerine birçok soru sorduklarını belirttiler.
En etkileyici geri bildirim ise şu olmuştu : “ Sizin yazdığınız bir cümleyle içimde yıllardır taşımaya alıştığım bir acının adını koydum. O gün ağladım. Uzun zamanadır ilk kez.” Bu geri bildirimden sonra anladım ki yazdığım şey bir hikâyeden fazlasıymış.

Kitaplarım

© 2025 sorularladers | Tüm Hakları Saklıdır.

Ahmet Hamdi Çınar ile edebiyat dünyasına dair keyifli sohbet

(full-width)

Yorum Gönder

0Yorumlar

Görüşlerinizi yoruma yazabilir misiniz?

Yorum Gönder (0)

#buttons=(Tamam) #days=(30)

Deneyiminizi geliştirmek için web sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Şimdi Kontrol Et
Ok, Go it!
×

İnstagramda bizi takip edin
Sorularla Ders

Takip et